Görevi Kötüye Kullanma

Görevi Kötüye Kullanma

T.C.

YARGITAY

4. CEZA DAİRESİ

E. 2010/29481

K. 2012/1100

T. 18.1.2012

• GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA ( Adli Tebligatla Görevlendirilen Sanığın PTT Personeli Olmadığı – Üstlenici Firma Elemanı Olarak İstihdam Edildiği/Suçun Oluşmayacağı )

• ADLİ TEBLİGATLA GÖREVLENDİRİLEN PERSONEL ( Görevi Kötüye Kullanma Suçu – Sanığın PTT Personeli Olmadığı/Üstlenici Firma Elemanı Olarak İstihdam Edildiğinden Suçun Oluşmayacağı )

• PTT PERSONELİ OLMAYAN SANIK ( Görevi Kötüye Kullanma Suçu – Sanığın Üstlenici Firma Elemanı Olarak İstihdam Edildiği/Suçun Oluşmayacağının Gözetileceği )

• LEHE KANUN UYGULAMASI ( Görevi Kötüye Kullanma Suçu – “Kazanç” Sözcüğünün “Menfaat” Olarak Değiştirilmesi ve Cezaların Alt ve Üst Sınırlarının da İndirilmesi Karşısında Sanığın Hukuki Durumunun Tekrar Değerlendirileceği )

5237/m. 257

ÖZET : Görevi kötüye kullanma suçu özgü suçlardan olup, failinin ‘kamu görevlisi’ niteliğini taşıması ya da özel yasası gereğince kamu görevlisi gibi cezalandırılabilen bir kimse olması gerekir. Adli tebligatla görevlendirilen sanığın PTT personeli olmayıp, üstlenici firma elemanı olarak istihdam edildiğinin anlaşılması karşısında, görevi kötüye kullanma suçu faili olamayacağı gözetilmelidir.

İlgili maddede “kazanç” sözcüğünün “menfaat” olarak değiştirilmesi ve cezaların alt ve üst sınırlarının da indirilmesi karşısında sanığın hukuki durumu yeniden değerlendirilmelidir.

DAVA : Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:

KARAR : Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- TCY’nın 257. maddesinde yazılı görevi kötüye kullanma suçu özgü suçlardan olup, failinin aynı yasanın 6. maddesinde tanımlandığı şekliyle ‘kamu görevlisi’ niteliğini taşıması ya da özel yasası gereğince kamu görevlisi gibi cezalandırılabilen bir kimse olması gerekmektedir.

KİT rejimine tabi bulunan PTT Genel Müdürlüğünde 233 ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler kapsamında istihdam edilen personel, 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 11/b. maddesi uyarınca, “ifa ettikleri görevlerinden doğan suçlardan dolayı” kamu görevlisi sayılmaktadırlar. Diğer taraftan, 7201 sayılı Tebligat Kanununun 1. maddesi gereği anılan kanun hükümlerine göre tebligat işlemlerini yapmakla PTT Genel Müdürlüğünün yetkili kılınmış ve kanunun 52. maddesi gereğince de “bu kanunun tatbikinde görevli memur ve hizmetliler ile mahalle, köy muhtar ve ihtiyar heyeti meclisi azalarının” işledikleri suçlarda kamu görevlisi gibi sayıldıkları kabul edilmiştir. Açıklanan yasal düzenlemeler uyarınca 7201 sayılı Kanun gereği tebligat işlemlerinde görevlendirilecek personelin PTT Genel Müdürlüğü personeli olması zorunlu olup, hizmet satın alınması suretiyle kurulan hukuki ilişkiye dayalı olarak iş gördürülen müteahhit firma çalışanına tebligat görevi verilmesi yasaya aykırıdır. Nitekim 5584 sayılı Posta Kanununun “Ulaştırma Sözleşmeleri” başlıklı 10. maddesinin gerek önceki metnine ve gerekse 29.04.2009 tarihli ve 5893 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle eklenen “PTT İdaresi postaların ayrım ve dağıtım işlerini ihale yoluyla üçüncü şahıslara gördürebilir” şeklindeki ikinci fıkrasına göre de tebligat işlemlerinin müteahhit firma çalışanına gördürülmesi yasaya uygun değildir. 5893 sayılı Kanun değişikliği ile yalnızca ayrım ve dağıtım işleri ihale yoluyla gördürülebilecek işlerden olup, tebligat işlemleri kapsam dışında tutulmuştur.

İncelenen dosyada, Sultanbeyli PTT Merkez Müdürlüğünün 16.2.2008 tarihli ve 397 sayılı yazısına göre, adli tebligatla görevlendirilen sanığın PTT personeli olmayıp, üstlenici firma elemanı olarak istihdam edildiğinin anlaşılması karşısında, görevi kötüye kullanma suçu faili olamayacağı gözetilmeden, “adli tebligatların 7201 sayılı Yasanın 21. maddesine uygun olarak tebliğ edilmediği gerekçesiyle” mahkumiyet hükmü kurulması,

2- Mahkemenin kabul ve uygulamasına göre de,

a )Hükümden sonra 19.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren 6086 sayılı Yasanın 1.maddesi ile TCY.nın 257/1-2.madde-fıkralarında yer alan “kazanç” sözcüğünün “menfaat” olarak değiştirilmesi ve bu fıkralarda öngörülen cezaların alt ve üst sınırlarının da indirilmesi karşısında TCY.nın 7/2.madde-fıkrasındaki “suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur” hükmü gözetilerek, sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi zorunluluğu,

b )Yasal koşulları bulunmasına karşın, sanık hakkında TCY.nın 43/1.maddesi hükmünün uygulanmaması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş ve O yer C.Savcısı ile sanığın temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, yeniden hüküm kurulurken, 1412 sayılı CYY.nın 326/son. maddesinin gözetilmesine, 18.01.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 

Benzer Yazılar:

Yorum yapın